Fotoğrafım
Antalya, 05323611890 masafak@gmail.com, Türkiye

TİNNİTUSLU HASTAYA YAKLAŞIM

GİRİŞ

Tinnitus ancak sessizlikte duyulabilen çok hafif bir ses olabildiği gibi, günlük yaşamdaki diğer seslerden çok daha şiddetli bir hale de gelebilmektedir. Hiç tinnitus yakınması olmayan 80 üniversite öğrencisinin sessiz bir odada kendi haline bırakılmasıyla, %93’ü vızıltı veya pulsasyon gibi sesler duyduklarını bildirmişlerdir. Endüstrileşmiş toplumlarda popülasyonun büyük kısmı doğal olmayan seslere maruz kalmakta ve işitme sistemleri etkilenerek tinnitus oluşabilmektedir. Ancak insanların çoğu bundan yakınarak doktora başvurmamaktadır. Tinnitusun yakınma olarak ortaya çıkması değişik çalışmalara göre popülasyonun %7-33’ünde görülmektedir.(1-3) Tinnitus çocukluk çağlarından itibaren görülebilir ve yaşın ilerlemesi ile insidansı artar.(4)  Kişilerin çoğu mevcut tinnituslarından yakınmazlar, bunların yaklaşık %25’i yardım için doktora başvurmaktadır. Bazı durumlarda o denli önemli bir yakınma haline gelebilir ki, intihar girişimine varabilen ağır psikolojik etkilenmelere neden olabilir.(5)

FİLOZOFİ

Tinnitus bir hastalık olmayıp, bir yakınmadır. Şikayetin altında yatan etiyolojik faktör tespit edilemediği sürece kesin tedavisi yoktur. Hatta etiyolojisi tespit edilen pek çok tinnitus için de bunu söyleyebiliriz. İdiopatik tinnitus genellikle kroniktir ve psikolojik sarsıntısı da olabilen bir yakınmadır. Bir hasta için etkili olan bir tedavi yöntemi, başka bir hastada hiç fayda göstermeyebilir. Bu tip hastaların tedavisinden çok kontrolünden söz edilebilir. İdiopatik tinnitusun nasıl oluştuğuna ve tedavi tekniklerine yönelik çalışmalar genellikle akademik açıdan önem taşır. Bunların yanında karşımızdaki hastanın kronik yakınması olan bir insan olduğunu unutmayıp duygudaşlık (empati) kurarak psikolojik ve sosyal açıdan da sorununu anlamaya çalışmalıyız. Bu yaklaşım tarzı bile başlı başına hastayı rahatlatabilecek bir tedavi tekniğidir.

HİKAYE

Hikaye alınması hastalara yaklaşımımızda ilk ve en önemli tekniğimiz olmalıdır. Özellikle psikolojik ve sosyal etkileri olabilecek tinnitus gibi yakınmalarda hasta ile iletişimimizin kurulmasında oldukça önem taşır. Tinnitus yakınmasıyla doktora başvuran hastanın konuşmasına ve kendisini ifade etmesine fırsat verilmelidir.

Hastalar tinnitusu uğultu, haşırtı, zil çalması, vızıltı, ıslık sesi gibi değişik şekillerde tanımlayabilirler. Bu tanımlamaların klinik açıdan pek önemi yoktur.(6) Küçük sorularla araya girerek şikayetin tek kulaktan mı, her iki kulaktan mı geldiği, ne zamandır olduğu, sesin frekansı, şiddeti, nabız veya tıklama gibi karakterleri, gün içindeki değişimleri, sese ait karakterlerin zamanla değişim özellikleri, eşlik eden ağrı, kulak akıntısı, işitme kaybı, denge problemleri, kulak dolgunluğu vb semptomlar, solunumla, nabızla ilişkileri, sesin artmasına veya azalmasına neden olabilen özel durumlar, vücut, baş ve boyun pozisyonları, muhtemel akustik ve barotravma hikayesi, vücudunun başka yerlerindeki semptomlar, tanısı konulmuş süregelen diğer hastalıkları, geçirdiği operasyonlar, kullandığı ilaçlar, alışkanlıkları, mesleği, hobileri, duygulanım durumu detaylı şekilde sorgulanmalıdır.

Tinnitus hikayesinde üzerinde durulması gereken özellikler ve işaret edebileceği klinik durumlar aşağıdaki tablo 1’de özetlenmiştir.

Tablo 1: Tinnitus hikayesindeki özellikler ve muhtemel tanı arasındaki ilişki

Başlayış

İlerleyici işitme kaybı ve yaşlanma ile oluşursa presbiakuzi olabilir. Birden başlamışsa akustik travma veya kafa travması sorgulanmalıdır.

Lokalizasyon

Unilateral ise en sık buşon veya otit olabilir. Akustik nörinom için önemli bir özelliktir.

Yapısı (patern)

Sürekli tinnitus genellikle işitme kaybıyla birliktedir. Nöbetler halindeyse Meniere yönünden incelenmelidir. Pulsatil ise vasküler etiyoloji olabilir.

Frekansı

Pes tonluysa Meniere, tiz tonluysa sensörinöral işitme kaybı olabilir.

Vertigo ve Dolgunluk

Tinnitus ile birlikteyse Meniere yönünden incelenmelidir.

İlaç kullanma, gürültü

Hikayede mutlaka sorgulanmalıdır.

Şiddetlendirici faktörler

Patent östaki tüpünde yatar pozisyondayken, venöz üfürümde başın belirli pozisyonlarıyla tinnitus artış gösterir.

Metabolik hastalıklar

Hiperlipidemi, tiroid hastalıkları, anemi vb sorgulanmalıdır.

FİZİK MUAYENE

Muayenede sadece KBB muayenesi değil, baş ve boyun ayrıntılı olarak incelenmelidir. Boyunda karotid arter ve dallarıyla ve juguler gibi büyük veinlerin oskültasyonları yapılmalıdır. Kafatası üzerinde de oskültasyon ile arterio-venöz malformasyonlar veya Paget gibi hastalıklarda üfürüm duyulabilir. Stetoskobun çan bölümüyle göz üzerinden, paryetal, preaurikuler, postaurikuler bölgelerden veya boyundan, Toynbee tüpüyle DKY’den oskültasyon yapılmalıdır. Oskültasyon sessiz kabinde yapılmasına rağmen ses duyulamayabilir. Bu durumda hastadan tinnitusu duydukça ritim vermesi istenir ve nabız ile ilişkisi incelenebilir.

Detaylı otoskopi ve otomikroskopi yapılmalıdır. DKY buşonları da sıklıkla tinnitus nedeni olabilir ve mutlaka temizlenmelidir. Ayrıca kulak zarı arkasındaki sıvı koleksiyonları, hava kabarcıkları, enfeksiyon bulguları not edilmelidir. Timpanik membran arkasındaki kırmızılıklar veya mavimsi görünümler not edilmelidir. Orta kulak tümörlerinde, karotid arter veya juguler bulb kemik kanal açıklıklarında bu tip bulgulara rastlanılabilir. Kulak zarı arkasında kahverengi-kırmızı renkli oluşumlarda, özellikle pnömotik otoskopla basınç uygulanmasıyla solma oluşması durumunda orta kulakta yer kaplayan vasküler lezyonlar hakkında fikir yürütülebilir.

Odyolojik incelemelerden önce diyapazon testleri mutlaka uygulanmalıdır.

LABORATUVAR ÇALIŞMALARI

Tinnitus yakınması olan bütün hastaların işitme kaybı olsun, olmasın odyometrik incelemeleri, konuşma odyometreleri tam olarak yapılmalıdır. Yapılabiliyorsa tinnitus örtüşmesi (matching) yapılarak tinnitusun frekans (Hz) ve şiddeti (dB) tespit edilmelidir. Odyometre sırasında tinnituslu kulağa beyaz gürültü verilerek tinnitusun maskelendiği seviye saptanmalı, hastaların maskeleme tedavisinden fayda görüp görmeyecekleri araştırılmalıdır.

Timpanometrik inceleme faydalı olabilir. Timpanogramla vasküler lezyonlara ait pulsasyonlar kaydedilebilir.

Kan tetkiklerinden rutin biyokimyanın yanında tam kan sayımı, tiroid fonksiyon testleri ve gerekli görüldüğünde otoimmün panel (ANA, ESR, RF, CRP, vb), hatta sifilis incelemeleri (FTA-ABS; fluorescent treponemal antibody-absorption), yapılmalıdır.

Kontrastlı temporal kemik ve beyin CT istenmelidir. Tek taraflı tinnitus yakınmasında mutlaka MRG ile internal akustik meatus ve serebellopontin açı incelenmelidir. Özellikle pulsatil tinnituslarda MR anjiyografi ve venografi, DSA gibi radyolojik tetkikler yapılmalıdır.(7) Böylece vasküler tümörler, arterio-venöz malformasyonlar, anevrizmalar saptanabilir. Noninvaziv tekniklerle incelemesi yapılan 84 olguluk bir çalışmada %42 oranında arterio-venöz fistül veya karotid-kavernöz fistül, %14 olguda glomus tümörü veya intrakranial hipertansiyon bildirilmiştir. DSA gibi invaziv tekniklerden önce noninvaziv incelemelerin yapılması vurgulanmıştır.(8) Tüm ayrıntılı incelemelere rağmen olguların %15-20’sinde etiyolojik neden bulunamaz.(9)

TİNNİTUSUN ÖLÇÜLMESİ

Hastaların duyduğu ses odyometre cihazı ile taklit edilebilir. Böylece hastanın duyduğu sesin benzeri gerek frekans, gerekse şiddet olarak örtüştürülerek (Matching) matematiksel olarak tespit edilebilir. Ancak hasta uyumunun ve hasta ile işbirliğinin çok iyi olması gerekir. Böylece tinnitusun moniterizasyonu sağlanabilir, tedavinin etkinliği takip edilebilir. Aslında tinnitusun tek bir frekansı yoktur, bir frekans bölgesinden bahsedilebilir ve “pitch” olarak adlandırılır. Tinnitus pitch aralığı 1-10 kHz arasında dağılsa da en sık 3-5 kHz dolaylarında rastlanır. Tinnitus şiddeti genellikle bulunduğu frekanslardaki işitme eşiğinin 3-4 dB üzerindedir.(10) Olguların %80’inden fazlasında tinnitus şiddeti 9 dB’in altındadır. Kooperasyonu çok yüksek olan hastalarda dahi laboratuvarda tespit edilen tinnitusun derecesi gerçek hayattaki rahatsızlığı tam olarak açıklamamaktadır. Hastanın tinnitusu matematiksel olarak azalmış saptansa da, günlük yaşamda hala çok rahatsızlık veriyor olabilir. Yine bu yüzden hastalara hem psikolojik hem sosyal açıdan yaklaşmak tedavinin en önemli unsurunu oluşturur.

Tinnitusun kişisel yaşamda oluşturduğu rahatsızlığı ölçmek için değişik anketler oluşturulmuştur. En sık Vizüel Analog Skala (VAS) olarak adlandırılan tekniklerle hastanın tinnitustan duyduğu yakınmayı derecelendirmesi istenir. VAS hastanın tinnitustan olan yakınmasının ciddiyetini sübjektif olarak klinik tablolar arasında farklılık gösteren 5 ile 10 değişik kategoriden birinde belirlemesi şeklindedir.

Tinnitus nedeniyle hastanın günlük yaşantısının ne derece etkilediğini araştıran THI (Tinnitus Handicap Inventory) 1996 yılında yayınlanmış ve faydalı olabilmektedir.(11) Biraz zaman almakla birlikte THI gerek tanı aşamasında, gerek tedavi sürecinde ve tedavinin etkinliğini takip etmek için faydalıdır. Ancak klinik uygulamalarımda, daha pratik olması açısından kendi geliştirdiğim 5 kategorili TES (Tinnitustan Etkilenme Seviyesi) değerlendirmesini tercih etmekteyim (Tablo 2).

Tablo 2: Tinnitustan Etkilenme Seviyesi (TES)

I.   Ancak sessizlikte duyulabilen

II.  Günlük yaşam aktivitesi içinde de sürekli duyulan

III. Konuşmaların algılanmasını zorlaştıracak kadar yüksek olan

IV. Uykudan uyandıracak kadar yüksek olan

V.  Hastanın bütün hayatını alt üst edecek kadar psikolojik etkilenmeye neden olan


FİZYOPATOLOJİK MODELLEME

İnsanlar genellikle nedenlerini bilmedikleri yakınmalarından dolayı endişe ederler, huzursuz olurlar. Kulaklarının neden çınladığını bilmeyen bir hasta, çınlama yakınmasıyla doktora başvurmuşsa bu yakınmayı önemsiyor demektir ve hastalığının nedenlerini bilmeye hakkı vardır. Hastaya hastalığının anlatılması tedaviden önce yapılması gereken en önemli aşamadır. Özellikle idiopatik tinnitus olgularında tinnitusun fizyopatolojik temelleri hastaların anlayabileceği modellemelerle anlatılmalıdır. Burada kendi klinik uygulamalarımda geliştirdiğim ve kullandığım modellemelere değineceğim. Bu modellemelerin tabi ki bire bir fizyopatolojik karşılıkları yoktur, ancak halkın daha kolay anlayabileceği şekilde bilinen sistemlere benzerliklerinden faydalanılmaktadır.

Konvertör Motor Modellemesi

Hastalara işitme fizyolojisini anlatırken günlük hayatta kullandığımız konvertörlerden (dönüştürücü-çevirici motorlar) faydalanabiliriz. Konvertör motorlar bir enerji türünü başka bir enerji şekline dönüştürürler. En kolay verebileceğimiz örnek, lambaların elektrik enerjisini, ışık enerjisine çevirmesidir. Bunun gibi mikrofonlar ses dalgalarını elektriğe, hoparlörler elektriği ses dalgalarına dönüştürürler. İç kulak salyangozu da bir konvertör motordur ve iç kulak sıvılarının dalgalanma hareketini elektrik sinyallerine dönüştürerek sinirler yardımıyla işitme merkezlerine ulaşmasını sağlar.

Konvertör motorlar çalışmalarından dolayı bir gürültü oluştururlar. Örneğin müzik seti açık olduğunda bir müzik çalmasa dahi hoparlörden bir uğultu sesi gelir, aynı şekilde ortamda ses olmasa dahi açık olan bir mikrofon hafif bir uğultu ya da hışırtı şeklinde gürültü oluşturur. İç kulak salyangozu da fonksiyon görmese dahi sistemin çalışmasından, hayatta olmasından dolayı bir gürültü oluşturur. Bu gürültüye genel olarak zemin gürültüsü denilebilir (Kohlear işitme kayıplarıyla tinnitus ilişkisi).(12)

Radyo Modellemesi

Radyoların çalışma sisteminde bir dizi konvertör vardır. Anten yardımıyla havadan yakalanan radyo dalgaları öncelikle çok küçük voltajlı elektrik sinyallerine dönüştürülür. Sonra bu sinyaller yükselticilerden geçirilip hoparlöre yönlendirilerek ses dalgalarına çevrilir. Belirli bir istasyona ayarlanmış radyo çalıştığında hoparlörlerden oluşan ses dalgaları o kadar yüksektir ki, sistemin oluşturduğu zemin gürültüsü duyulamaz hale gelir. Bağlandığımız verici istasyondan yapılan yayın zayıf veya hiç yapılmıyorsa, yani havadaki radyo dalgaları zayıfsa veya hiç yoksa ya da radyo dalgalarının bulunmasına rağmen radyo arızalıysa, sistem çalıştığı halde fonksiyon üretemez ve sadece zemin gürültüsünü duyarız. Bu durumu insan kulağına uyarlarsak, bulunduğumuz ortam sessiz ise veya çok hafif seviyelerde ses varsa, ya da ortamda ses olduğu halde kulak bu ses dalgalarını toplayamıyor (her türlü iletim tipi işitme kaybı nedenleri) veya topladığı halde elektrik sinyallerine dönüştüremiyorsa (kohlear patolojilere bağlı sensöryal işitme kayıpları), sistem yaşadığı halde fonksiyon üretemez ve sadece zemin gürültüsü oluşturur (spontan nöral deşarj teorisi).(13-15) Oluşan bu zemin gürültüsünün işitme merkezleri tarafından algılanmasını kulak çınlaması olarak kabul edebiliriz.

TEDAVİ

Bir hastalığın kesin tedavisi semptomlara göre değil, alta yatan etiyolojik nedene göre yapılabilir. Tinnitus gibi özel bir semptom söz konusu olduğunda çoğu zaman etiyolojik faktör ortaya konulamadığı gibi, bulunsa da kesin tedavisinin mümkün olmadığı klinik durumlar az değildir.

Örneğin hipertiroidi veya anemi nedeniyle oluşan tinnitusların medikal tedavisi mümkündür. Yine arterio-venöz malformasyonlar nedeniyle oluşabilen tinnitusun kesin tedavisi cerrahi ile mümkün olabilir. Henüz kohlear tutulum göstermeyen otosklerozda iletim tipi işitme kaybı nedeniyle oluşan tinnitus (daha çok uğultu) yakınmasında hastalığın değilse de semptomun cerrahi tedavisi mümkündür. Oysa Akustik travmada, presbiakuzide veya Meniere nedeniyle oluşan tinnituslarda gerek hastalığın, gerekse semptomun kesin tedavisi ne kadar yapılabilir? Yine de tinnitus yakınması olan hastalara “bu şikayet geçmez, kafana takma” gibi sözler kesinlikle söylenmemelidir.

Korunma

İşitme kaybı ile tinnitusun büyük oranda bir arada bulunması nedeniyle işitme kaybı oluşturabilecek durumlardan korunmak, pratik olarak tinnitustan korunmak olacaktır. Özellikle alkol ve antihistaminik etkisi altındayken yüksek gürültülü ortamlarda bulunmamak, bu gibi ortamlarda normal şartlarda da uzun süre kalmamak önemlidir. Gürültülü ortamda mecburen bulunulacaksa yüksek sesten koruyucu kulaklık kullanmak faydalı olacaktır.

Ototoksik ajanlara dikkat etmek de korunmanın önemli bir unsurudur. Ototoksik ilaçların etkisi her bir tedavi ile birikerek ilerleme gösterebileceği gibi, akustik travmayı da artırabilir. Ototoksik ilaçlarla tedavi zorunlu ise, ilaç dozunun ayarlanması, pozoloji ve işitmenin yakın moniterizasyonu zararı azaltabilir.

Sensörinöral işitme kaybına neden olabilecek DM, hiperkollesterolemi, hipertansiyon, gibi hastalıkları bulunmayanlarda belli aralıklarla check-up programları yapılmalı, bu tip kronik hastalığı bulunanların ise düzenli tedavisi yakın takibi gereklidir.

Stresten uzak durabilmek, düzenli uyumak, çok sessiz ortamlardan kaçınmak, sohbet ortamlarında sürekli tinnitusu üzerine odaklanan konuşmalardan kaçınmak, kendini meşgul edebilecek bir iş yaratmak, uyurken yakınında radyo veya vantilatör gibi bir ses veya gürültü kaynağı bulundurmak faydalı olabilmektedir.

İlaç Tedavisi

Burada kullanılan ilaç tedavilerinin ayrıntılarına girmeyeceğim. Pek çok medikal ajan tinnitus tedavisinde yer bulmuştur, birbirine tamamen ters etkileri olan ajanlar bile kullanılmıştır. Literatürde kullanılan medikal ajanlardan adrenerjikler, antiadrenerjikler, adrenerjik blokonlar, asitil-kolinomimetikler, kolinolitikler, antikolinesterazlar, polipeptidler, düz kas gevşeticiler, vitaminler, ginko biloba ekstreleri, antihistaminikler, dekonjestanlar, barbütüratlar, membran stabilizatörleri (lokal anestetikler, antiepileptikler), vazodilatatörler, antidepresanlar, steroidler, melatonin, antikoagulanlar gibi pek çok grup sayılabilir.(16-22) İlaçların birbirlerine karşı çok belirgin üstünlükleri yoktur. Akustik travma sonrasında erken tedavinin önemi vardır.(23) Tedavideki ajanların büyük çoğunluğu FDA (Amerikan Besin ve İlaç Yönetimi) tarafından tinnitus tedavisi için onaylanmamıştır.

Cerrahi Tedaviler

Tinnitusun tedavisinde cerrahinin yeri çok sınırlı durumlarda geçerlidir. Tinnitus etiyolojisinde akustik nörinom, vasküler kompresyon sendromu, glomus jugulare vb tümörler, arterio-venöz malformasyonlar, myoklonuslar, otoskleroz veya Meniere sendromu gibi hastalıklar tespit edildiğinde tedavide cerrahinin yeri vardır.

Diğer Tedaviler

Tinnitus tedavisinde bir takım elektrofizyolojik tekniklerden ve psikosomatik yöntemlerden de faydalanılabilinir. Bunlar arasında literatürde yer alanlarından bazıları elektriksel stimulasyon,(24) elektro manyetik stimulasyon,(25) işitme cihazı, tinnitus maskeleyici veya tinnitus cihazı (işitme cihazı ve maskeleyici cihazların kombine formları) uygulaması,(26) tinnitus retraining tedavisi,(27) psikolojik destek, kas gevşetici relaksasyon uygulamaları,(28) düşünce ve dikkat kontrolü,(29) biyofeedback tedavisi, bilişsel davranış eğitimi (CBT),(30) işitsel diskriminasyon eğitimi,(31) lazer uygulamaları,(32) akapunktur,(33) müzik tedavisi,(34) olarak sayılabilir.

SONUÇ

Kulak çınlaması dış, orta veya iç kulak yapılarının veya kulağı işitme merkezlerine bağlayan sinirlerin bir çeşit fonksiyon bozukluğu veya oditer sistemin diğer sistemler tarafından etkilenmesi nedeniyle oluşur. Etiyolojik nedenleri mutlaka araştırılmalıdır, neyse ki çoğu zaman hayatı tehdit edebilecek bir patoloji söz konusu değildir. Oditer sistemin zemin gürültüsü veya etki altında kaldığı diğer sistemlerin gürültüleri tinnitus olarak algılanır. Aslında bir patoloji olmasa dahi sessiz ortamlarda popülasyonun önemli bir çoğunluğunun tinnitus benzeri sesler duyabildiğini bilmekteyiz. Tinnitus özel durumular hariç, genellikle sürekli oluşmaktadır, ancak hastaların bir kısmı bazen oluşup, bazen kesildiğini bildirebilmektedirler. Bu durumun nedeni aslında hastanın bu sese bazen kulak kabartıp, bazen kulak arkası ediyor, önemsemiyor olmasıdır. Hastaya bunları anlatmak, farkına varmasını sağlamak ve kabul ettirmek tedavinin önemli aşamalarından biridir. Hepimiz mutfağımızda bulunduğumuz sırada çalışan buzdolabının hafif gürültüsünü, ancak dolap durup, ses kesildiğinde farkına varmışızdır. Benzer şekilde çınlamamızı kulağımızda sürekli devam eden bir zemin gürültüsü olarak kabul edip, bunun üzerine odaklanmayıp, dikkatimizi çınlama ya da uğultumuz üzerinde yoğunlaştırmadan öteleyebiliriz. Hekim olarak görevimiz bunu hastalarımıza anlatabilmek, kabul ettirmek, uyum sağlamasında yardımcı olabilecek tedavi enstrümanlarını kullanarak semptomdan çok hastayı tedavi etmektir.

REFERANS

  1. Şafak MA. Tinnituslu hastaya yaklaşım. in Şafak MA (konuk ed) Tinnitus, in ÖNERCİ M (ed) Kulak Burun Boğaz Baş Boyun Cerrahisinde Güncel Yaklaşım, 2012; 8(1):1-5.

-- 

Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com

MENIERE HASTALIĞI İÇİN ÖZGÜN BİR ETKEN OLARAK TIKAYICI UYKU APNESİ SENDROMU

GİRİŞ
Uykusuzluğun psikolojik semptomatolojiyi ve stresi artırdığı, gece uyanmayı kolaylaştırdığı ve yaşam kalitesini azalttığı iyi bilinmektedir (Kirby 2012, Horner 2002). Meniere hastalığı ile stres arasındaki ilişki iyi anlaşılmasına rağmen, uykusuzluk ve Meniere ilişkisi çok açık değildir. Meniere hastalarında uykusuzluk sorunuyla sık karşılaşılmasına rağmen, uyku kalitesini inceleyen çok çalışma bulunmamaktadır. OSAS'ın Meniere veya diğer nörotolojik etkileri PSG kullanılıncaya kadar incelenmemiştir. OSAS ile uyku kalitesinin bozulması arasındaki ilişkiyi irdeleyen ilk derlemeyi yayınlıyoruz.

UYKU MENIERE HASTALIĞINI NASIL ETKİLER
Meniere hastaları genellikle dizzinnes veya tinnitus nedeniyle uykularının bölündüğünden yakınırlar. Meniere hastaları iyi bir uyku çektiklerinde dengesizlik ve işitme yakınmalarının daha az olduğunu ifade etmektedirler. Stresin Meniere semptomlarını tetiklediği görülmüştür. Meniere hastalarında stres hormonları yüksek bulunmaktadır, ancak bu hormonların yüksekliği hastalığın sebebinden çok kronik bir hastalığın neden olduğu sonuç olarak düşünülmektedir. Meniere hastalığı ve stresin birlikte anksiyete ve depresyon gibi psikosomatik semptomlara neden olduğu iyi bilinmekte iken uykusuzlukla ilgisi açık değildir. Meniere hastalarının yaklaşık %40'ı yetersiz uyumaktan yakınmaktadır (Green 2007). Nottingham Healt Profile, Meniere hastalarının, tinnitus hastalarına göre daha fazla uyku problemleri olduğunu göstermişlerdir (Holgers 2001). İnsomnia (uykusuzluk) aslında bir tür uyuyamama değil, gece ve gün boyunca aşırı uyarılma (hyperarousal) durumudur. 
Meniere hastalarındaki uyku problemleri PSG ile ilk defa Nakayama ve ark.(2010) tarafından incelenmiştir: Meniere hastalarının total uyku zamanı kontrol grubundan daha uzun; 2.stage uyku daha uzun, stage 3+4 toplamı daha kısa bulunurken, 1.stage ve REM için fark bulunmamış. Arousal indeksi Meniere'de belirgin derecede yüksek bulunmuş. Meniere hastalarında %15 OSAS, %9 periodic limb movement disease görülmüş.
Stres için psikoterapi uygulamalarının Meniere için faydalı olduğu gösterilmiştir ancak Meniere hastalarında uykunun iyileştirilmesine yönelik tedavilerin fiziksel ve mental stres üzerine olan etkileri pek incelenmemiştir. 

MENIERE HASTALIĞI NEDENİ OLARAK OSAS
OSAS gün boyu uykuluk hali oluşturan en sık organik hastalıktır. Prevelansı 40-65 arası erkeklerde en sık görülür. Orta yaşlı erkeklerin yaklaşık %20'sinde OSAS bulunabildiği, daha yaşlı grupta uykuya bağlı solunum problemlerinin %24-40 oranlarına ulaştığı rapor edilmektedir (Bişler 1998, Ancoli-Israel 1994). Meniere hastalarında OSAS görülme oranı normal popülasyonun yaklaşık iki katı olarak %15 oranında görülmektedir. 
Meniere hastalığı için benzodiazepinler, hipnotikler, kas gevşeticiler, anksiyolitikler ve antikonvulsanlar kullanılabilmektedir. Bu tür ilaçlar OSAS semptomlarını artıracaktır. Böylece artan uyku problemi ile Meniere hastalığı agreve olacak ve kısır bir döngü başlayacaktır. 
Vasküler oklüzyonun Meniere semptomlarını artırdığı görülmektedir. Burada OSAS durumu artırıcı  bir faktör olabilmektedir. Gortan (2000) dopler USG ile Meniere hastalarında vertebral arterial dolaşım bozuklukları ile işitme bozuklukları arasında korelasyon olduğu gösterilmiştir. Dolaşım bozukluğu sonucu endolenfatik kese ve kanalda yetersiz endolenf dolaşımı ve emilimine neden olabilmektedir. Son çalışmalardan birinde intratimpanik latanoprost (prostoglandin F20 analoğu, glokom için göz damlası olarak preparatı var - Xalatan) enjeksiyonunu takiben kohlear kan akımı azalmakta ve işitme problemleri oluşmaktadır.
OSAS'a bağlı hiporsi nedeniyle KVS problemleri ve nörolojik rahatsızlıklar oluşabileceği bilinmektedir. Bu durum nörotolojik problemlere de yol açabilecektir. Sowerby ve ark (2010) Epworth Uyku Skalası, Berlin Anketi ve Çokdeğişkenli Apne Risk İndeksi kullanarak idiopatik dizzy hali ve gün boyu uykululuk arasında ilişki olabileceğini göstermişlerdir. 
Gallina ve ark (2010) OSAS ve buna bağlı hipoksinin periferal ve santral vestibüler sistem üzerine oluşturğu etkileri vestibüler fonksiyonları değerlendirerek  göstermiştir. 

OLGU 1
2 yıldır vertigo ve sol tinnitus yakınmaları olan 60 yaşındaki erkek hastada (BMI 24,7) solda 15 yıl önce AİK olarak başlayan 83.8 dB SNIK mevcut. Sol kalorik test cevapları alınamamış. AHI 24,7 bulunmuş. Hastaya manual titrasyonlu CPAP önerilmiş ve daha ertesi gün vertigo atakları ve tinnitusu düzelmiş. Hatta işitme kaybının kalıcı olduğunu kabul eden hastada sürpriz bir şekilde 1 yıl içinde işitme eşikleri 28.8 dB'e, kalorik cevapları %30'dan %70'e artış göstermiştir.

OLGU 2
11 aydır devamlı vertigo ve sol işitme kaybı yakınmasıyla başvuran 50 yaşındaki  erkek haen stada ortalama işitme eşiği 38.8 dB bulunmuş. Kalorik testte sol kulaktan cevap alınamıyordu. AHI 20 bulunmuş. Manuel titrasyonlu CPAP önerilmiş ve ertesi günden itibaren vertigo atakları azalmıştır. AHI 6 ay içinde 1.2'e, işitme eşiği 13.8 dB, kalorik cevapları %50'lere ulaşmıştır. Hasta bu süre içinde 5 kg kilo vermiştir.

ŞİMDİ NE YAPMALIYIZ
Burada rapor edilen gibi hafif OSAS olgularında Meniere benzeri vestibüler bulgulara rastlanılabilmektedir. İkinci olgumuz kilo vermenin de tablonun düzelmesinde etkili olduğunu göstermektedir. Meniere hastalığı da en çok kilo alınmaya başlanan orta yaşlarda görülmekte ve bu durum OSAS nedeni de olabilmektedir. Bu olgular Japon ırkından olup, BMI çok yüksek değildi. Asya ırkında OSAS etkeni olarak obeziteden çok kraniofasial yapı bozuklukları görülmektedir. Biz artık vestibüler kliniğimize başvuran hastaların uykuları ile ilgili daha ayrıntı sorgulama yapmaktayız. Çeşitli anketlerle uyku kaliteleri araştırılmakta, PSG yapılmakta, CPAP ve endike olgularda cerrahi planlanmakta, uyku problemi için kas gevşetici olmayan hipnotikler (eszopiclone-LUNESTA, zolpidem-AMBIEN, melatonin) önerilebilmektedir.

KAYNAK
Nakayama M, Kabaya K. Curr Opin Oktolaryngol Head Neck Surg 2013; 21:503-8.


-- 
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otrhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

          TR     +90 532 361 18 90





--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com


ŞAFAK MA, MD.
Professor of Otorhinolaryngology
Head of Otrhinolaryngology Department
President of Surgical Science Division
Near East University, Faculty of Medicine
Chief Editor of Near East Medical Journal

GSM: TRNC +90 542 877 55 66
          TR     +90 532 361 18 90


KOHLEAR İMPLANT CERRAHİSİNDE İŞİTMENİN KORUNMASI İÇİN OHLEOSTOMİ Mİ YUVARLAK PENCERE YAKLAŞIMI MI?

Residual işitmesi bulunan olguların implant uygulamasına uyumlarının artmasıyla kohlear implantasyonların endikasyonlarında önemli artışlar görülmektedir. Son onyılda çeşitli gruplar değişik elektrodları bulunan implantların kohleadaki residual işitmenin korunmasıyla takılmasına yönelik teknikleri geliştirmekte ve akustik ile elektriksel konuşma işlemcilerin kombine kullanımlarını araştırmaktalar.(Grantz 2009, Lenarz 2009, Skarzynski 2007, 2009, Gstocttner 2004). Bu amaçla daha kısa, daha fleksible ve daha kısa hibrid elektrodlar geliştirilmiştir. 

Elektrodlardaki değişiklik kadar, implantasyonun tekniği de kohleanın mümkün olduğunca korunmasına yönelik geliştirilmektedir. Son iki implantasyon tekniği soft kohleostomi ve yuvarlak pencere implantasyonudur. Soft kohleostomi tekniği 1993 yılında Lenhardt tarafından geliştirilmiştir: yuvarlak pencerenin antero-inferior bölümünden yapılan soft kohleostomi ve kayganlığı artırıcı hyaluronic asit (Healon) kullanılması tanımlanmıştır.(HNO 1993;41:356) Yuvarlak pencere implantasyonu özellikle daha rijid ve düz elektrodlar kullanıldığında osseöz spiral laninaya zarar verebilmektedir. Daha ince ve yumuşak elektrodların gelişmesiyle bu yol tekrar gündeme gelmiştir. Yuvarlak pencere yoluşla sadece membrana secondoria üzerine küçük bir insizyon yapılması yeterli olmakta, turlamaya ve bunun oluşturduğu vibrasyon travmalarını önlemekte, kemik tozlarının kaçma ihtimali önlemekte ve elektrodun scala vestibüliye geçme ihtimalini ortadan kaldırmaktadır.

Her iki implantasyon tekniğinin kohleadaki etkileri temporal kemik çalışmalarıyla karşılaştırılmış ve osseos spiral laminaya, modiolusa veya basilar membrana etkileri arasında histolojik farklar bulunamamıştır. Ancak özellikle düşük frekanslı kohlear rezervin hangi teknikte daha iyi korunduğu 

METOD
Ocak 2012 yılına kadar yayımlanmış olan elektronik olarak ulaşılabilen 16 çalışmada toplam 170 olguya ait sonuların derlemesi yapılmıştır. Hiç bir çalışmada iki tekniğin karşılaştırılması yapılmamıştır. Çalışmaların metodolojik kalitesi, bu çalışmanın bias değerini artırıcı faktör olabilir. Çalışmalar arasındaki farklar cerrahlar arasındaki farklardan da kaynaklanıyor olabilir.

SONUÇLAR
Kriterlere uygun 16 çalışmada Med-El FlexEAS elektrod, Med-El Flexible Soft elektrod, Med-El Medium elektrod ve Med-El standard elektrodlar kullanılmıştır.
Düşük frekanslardaki preoperatif işitme rezervlerinde 125-500 Hz aralığında 10-30 dolaylarında tekniğe bağlı olmayan kaymalar olmuştur. Preoperatif eşiklerin tam korunması kohleostomi tekniğinde %0-40 oranında, yuvarlak pencere tekniğinde %13-59 oranında gelişmiştir.

TABLO: ORTALAMA EŞİK KAYMALARI
Frk    KOHLEOSTOMİ                        YUVARLAK PENCERE
Hz     StandardM  FlexEAS  FlexSoft   StandardM  FlexEAS  FexSoft
125      14(34)        17(19)      14(9)          8(35)         9(35)       10(1)
250      15(37)        24(19)     18(13)        15(35)        15(35)      10(1)
500      16(37)        28(17)     16(13)        22(35)        21(35)      15(1)
PTA     15(34)        20(17)     19(14)        15(35)        15(35)      23(12)

SONUÇ
Eldeki sonuçlar preoperatif işitme rezervinin korunması açısından kohleostomi ile yuvarlak pencere tekniği arasında fark olmadığı yönündedir. Ancak karşılaştırmalı çalışmalar henüz yoktur.

KAYNAK
Havenith S, Lammers MJW, Tange RA, et.al. Otol Neurotol 2013; 34:667-74.
--
Prof.Dr. Mustafa Asım ŞAFAK,
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cerrahi Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı
KBB Anabilim Dalı Başkanı
NEMJ Baş Editör
Lefkoşa, KKTC 

Mobile Phone KKTC: 0 542 877 55 66 
                         TC: 0 532 361 18 90
http://masafak.tripod.com